Antik Yunan filozoflarında...


Antik Yunan filozoflarından Aristo’nun “Evrene dörtlü ritm hakimdir. Canlı cansız her şeyin yapısı dört ana elementten oluşmuştur. Bunlar ateş, hava, toprak, su’ dur” fikrini bilirsiniz.

Cem Yılmaz’ın “G.O.R.A.” filminde geçen bir replikte; doğada bulunan dört elementi ateş, su, toprak ve tahta olarak sınıflandırıldığını hatırlarsınız.

Eğitimde bir sınıf hayal edin. Bu sınıfı sınıf yapan dört ana bileşen sayalım desek sanırım “tahta” olmazsa olmaz dersiniz.

**

Koronavirüs salgını dolayısıyla modern mağaralarımız olan evlerimizde kaldığımız şu günlerde kafamızdaki ve sınıflardaki tahtaları eksiltmeden Platon’a bir uzanalım. (Ne de olsa zihinsel yolculuklar hala tüm dünyada, geçmişe ve geleceğe sınır tanımadan yapılabiliyor.)

Platon’un “Formlar Teorisi”nde bir mağara alegorisini hatırlayalım:

“Bu hayali mağarada, yüzleri duvara dönük, zincirlerle bağlı insanlar vardır. Önlerinde, gerçek şeyler olduğuna inandıkları titreşen gölgeleri görebilirler. Gördükleri gerçek değil, arkalarında yanan bir ateşin önünde duran nesnelerin meydana getirdiği gölgelerdir. Bu insanlar tüm yaşamlarını, duvara yansıyan gölgelerin gerçek dünya olduğunu düşünerek geçirirler.

Sonrasında içlerinden biri zincirlerini kırar ve ateşe doğru döner. Gözleri ilkin bulanıktır, ama sonra nerede olduğunu görmeye başlar. Mağaradan sendeleyerek çıkar ve nihayet güneşe bakabilir. Mağaraya geri döndüğünde, dışarıdaki dünya hakkında söylediklerine kimse inanmaz.”

Görünüşlerin ötesini görmeyi vurgulayan bu betimleme; psikolojide, sosyolojide, eğitimde sık kullanılır ve görünen o ki kullanılmaya devam edecektir.

**

Yedi yaşında ilkokul sıralarına oturduğumda karşımda “kara tahta” vardı. Yıllar sonra rengi arada bir beyaz tahtaya dönüştü. Öğretmenliğe başladığım ilk yıllarımda da kara tahtanın önünde; bir elimde beyaz tebeşir, diğer elimde kırmızı ve/veya mavi olursa değmeyin keyfime…

Saatler tüm dünyada tıkır tıkır işlerken değişimin çarkları da saatlere nazaran üstel bir hızla dönmeye devam ediyordu. “Beyaz tahta”lar, kara tahtaların tahtını tamamen ele geçirince elimde kalan tebeşir tozları sadece hafızalarda kalmaya başladı, her geçen gün izleri biraz daha silinerek.

Endüstri 4.0 devrimi; bilim ve teknikteki değişimleri domino etkisiyle tetikleyerek ve evrimleştirerek; bilim, sanat, sağlık, eğitim vb. her alanda etkisini iyiden iyiye hissettirdi. Bu nedenle endüstri 4.0 ile artık yaşantılarımıza yeni dijital kavramların ve modellerin girmesi de beklenen adımlar oldu. Üç boyutlu yazıcılar, nesnelerin interneti, akıllı fabrikalar, artırılmış gerçeklikler, otonom sistemler, yapay zeka, büyük veri (big data) ve dahası…

Haliyle beyaz tahtaların ömrü de öyle çok uzun sürmedi. “Akıllı tahta”lar okullarda, işletmelerde, holdinglerde yerini aldı. İnternet bağlantısı ile literatür tarama, görsel zenginliği, video içerikleri, bilgiye ulaşmanın süresini saniyelere kadar düşürdü. Dersin akışı bu hızdan nasibini alarak zaman zaman oluşan durağanlığa ilaç gibi geldi.

Tüm dünyada virüs salgını sebebiyle eğitimin yüz yüze formu durdurulunca üniversitelerin yaklaşık on yıldır uygulamaya koyduğu kişisel gelişim, mesleki gelişim eğitimlerinin bir parçası olan “uzaktan eğitim” daha bir gün yüzüne çıkmaya başladı. Özellikle ülkemizde öğretmenlerimizin bu işe canı gönülden sarılması ile uzaktan canlı derslerin yapılmasının sayısı katlanarak arttı. Birçok uzaktan eğitim uygulamalarının kullanımı ile ilgili videolar çekildi, örnek uygulamalar gösterildi. Değişim ve gelişimin adresi “ders”ler bambaşka yüzüyle karşımıza çıktı.

Peki tahtaya ne oldu dersiniz?

Aslında bu yazıyı yazış sebebimde işte tam da burada başlıyor. Öğrencilerimiz ile uzaktan canlı derslere başlayınca konu anlatımlarında, soru çözümlerinde, yaptığımız analizlerde yazacak bir kalem ve yazılacak bir tahtaya gereksinim hala devam etti.

Bu noktada imdadımıza tahta olarak “grafik tablet” yetişti. Grafik tablet, çizim ve fotoğraf düzenleme amacı ile daha çok tasarımcılar tarafından kullanılıyor. Tabi biz “insan mühendisleri eğitimciler”in de geleceği tasarlama vizyonumuza uzaktan eğitim süreci de eklenince grafik tabletin artık daha çok eğitimde kullanılacağının ayak sesleri gümbür gümbür geliyor.

Grafik tabletin özel kalemi stylus elimde ders anlatırken –havalara bak, daha az önce “kara tahta”lı günleri anarken- birden şimşek gibi aklıma çakan tebeşirler, tahta kalemleri, hey gidi günler hey ve sonra işte bu yazı…

Eğitimde gün be gün artan değişimlerin, devrimlerin, evrimlerin, derslerin arasında elimde grafik tablet kalemi ile yazdıkça, geleceğin yazgısında daha ne kalemler kullanacağımızı, ne tahtalara yazacağımızı insan düşünmeden de edemiyor!

Platon’un mağara alegorisinden bahsetmiştim yazının başında. O alegoriden sonra da şöyle der: “Konfor alanının dışına çıkamazsan değişemezsin. Değişmezsen geleceğin parçası olamazsın.”

Yazdıysanız, tahtayı siliyorum…

‘Öğretmen Faruk GÜLHAN’