Bugün günlerden ne idi?


Bugün günlerden ne idi?

Hangi konuya çalışmalıyım ve/veya hangi konuda kendimi geliştirmeliyim?

Hafta sonu bir günde beş sertifika (!) veren bir eğitime mi gitsem?

Sertifika almak için sınav var mı? Sınav kolay mı, sertifika MEB onaylı mı, eğitim içeriğini düşünen kim, bu saçmalığı kişisel gelişim kılıfı altında eğitim ile badanalamalı mı, badanalamamalı mı?

[yop_poll id=”4″]

Yeni girişimlerim ne olmalı?

Bu projeden vazgeçip diğer bir projeye mi başlamalı?

**

Youtube’da şu videoyu izledin mi?

Netflix’te bu diziye başladın mı?

 İnstagram’da hangi fotoğrafımı paylaşmalı, canlı yayınları kaçırmamalı?

Facebook duvarına ne yazmalı?

Twitter’da tweet attın mı?

Linkedini de unutmamalı.

Hikayeler (story) de önemli, herkes önce oraya bakıyor, sen de bakmalı, baktırmalı…

**

Bir de çekiliş olayları var, ona da katılmalı, arkadaş etiketlemeli, çekilişi sağa sola duyurmalı, takipçi sayacını hep birlikte el ele çevirmeli. İki kişilik kahvaltı, bir kişilik konser bileti, kutu oyunu, tablet çekilişi ve benzeri; üç kuruş için saatlerce beklemeli, samimiyet maskeleri altında samimiyetsizlik gevezelikleri…

Zoom toplantıları, zoom üzerinden konuşmacılar, onu da dinlemeli, bunu de izlemeli, dijital yönümüzü de güçlendirmeli, oh oh, suyundan da koymalı…

Dakikada atan kalp atış sayımız ile yarışan whatsapp mesajları furyasından esintileri de okumalı, cevaplamalı. 10 dk. sonra toplantı var. 2 dk. içinde cevaplarınızı gönderin. Yani her saniye takip edin gizli baskısı altında preslenmeli. Üzerine de tatsız tatlı niyetine uzayan geyik muhabbetleri, gereksiz fotoğraflar ve videolar kremasını da eklemeli…

**

Çocuklar var mı? Varsa durun, heyecan kaldığı yerden devam etmeli. Hangi kursa yazdırmalı? Yüzmeye kesin götürmeli, müzik aleti çalmalı, robotik kodlama bilmeli, etütlere vermeli, test kitapları bitirmeli. Pandemi dolayısıyla gezdiremiyoruz bari sanal müzeleri gezdirmeli. Erişime açılan dergileri okutmalı.

Yükledikçe yüklemeli. Yükledikçe yüklemeli. Yükledikçe yüklemeli…

Edip Cansever’in çok sevdiğim “Masa Da Masaymış Ha” şiirinin son dizelerinde (şiirin hepsini okuyup yazıya devam etmenizi öneririm) der ki;

“Masa da masaymış ha

Bana mısın demedi bu kadar yüke

Bir iki sallandı durdu

Adam ha babam koyuyordu.”

Alın bu son dizelerdeki ‘masa’ kelimesini, ‘çocuk’ ile değiştirin. Günümüz çocuğunun halini göreceksiniz, emin olun. Sonra da çocuğu çok mu sıktık acaba diye düşünür düşünmez, yeni trend, hooooop, çocuk yogası kursu ile gevşemeye vermeli!

**

Efendim hepimiz bu cendereler içerisindeyiz, farkında mısınız?

Kendimiz, çocuklarımız, ailemiz, çevremiz… Telefon, tablet, televizyon ışıkları, gürül gürül akan sosyal medya içerikleri, bitmek bitmeyen yeni öğretiler zinciri ve gel de dikkatini topla, odaklan paradoksu, hoş geldiniz, “Parlayan Nesneler Sendromu”…

Lazer ışığı tutulan kedinin ışığın peşinden bir oraya bir buraya koşması misali şaşkınız, bitkiniz, çaresiziz, yoğun ışıktan geçici/kısmi/kalıcı tonlarda körlük yaşamaktayız.

Peki ne yapmalı, Mazhar Alanson’un “Hamak” şarkısındaki (bir de şarkıyı dinleyin, ruhunuz gıda bulsun, maksat dikkatinizi dağıtmak değil mi canım) sözleri gibi;

Ne yapsam ne yapsam,

Bir hamak alıp sallansam,

Kurtulur muyum bunalımdan,

Hamakta sallansam

Ne kadar enteresan!

**

Hakikaten bu zamanda her şey ne kadar enteresan…

Hamak ile bu iş olmaz diyorsanız, sorunlar güzel şekillendi, çözüm üretme aşamasına geçelim sözlerinizi duyar gibiyim.

Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk’un “Eğitim 4.0” temasıyla düzenlenen “EDUCCON 2018” eğitim konferansında aktardığı şu cümleler hem sorunu hem çözümü içinde barındırıyor:

“Kelimelerde bir büyü de var son zamanlarda gördüğüm. Dikkatimiz çok dağılıyor. Parlayan Nesneler Sendromu (PNS) diye bir sendrom var. Bu çağ, PNS çağı. Yani sürekli bir şey parlatılıyor, sürekli bir şey moda haline getiriliyor ve dikkatimiz dağılıyor. Oraya bakıyoruz, oraya bakıyoruz ve asla odaklanmamıza fırsat verilmiyor. Bu çocuklarda benim çok rahat gördüğüm ve telefon veya başka dijital araçlarla da PNS’nin giderek güçlendiği bir döneme doğru geliyoruz. Aslında bu mesele bir idealizmle de alakalıysa bizim küçük küçük çukurlar yerine kuyu kazmamız lazım yani derinleşmemiz, odaklanmamız lazım. Kuyu kazmazsak suyu bulamayız. O sebeple çocukları da böyle daldan dala birçok alanda çeşitli becerilere yönlendirmek yerine bir iki alanda derinlemesine çalıştırmak hususunu muhakkak suretle öne çıkartmak zorundayız.”

**

Girişimcilik danışmanı Mark Sephton bu konuda şöyle diyor:

“Ancak yeteneklerimiz doğrultusunda hareket edip kendimizi geliştirdikten sonra, bilgi birikimini artırıp saygınlık kazandıktan sonra mevcut işimize katkı sağlayacak birkaç yeni projeye yönelmeliyiz.”

**

Girişimci Brian Casel ise PNS’yi yok sayma değil onu fırsata çevirme konusunda bize önerilerde bulunuyor:

“Mevcut işinize odaklanıp tüm varlığınızı bu işe adamak oldukça önemli. Fakat aynı zamanda değişime ve piyasadaki gelişimlere ayak uydurmak da gerekiyor. Eğer yeni fikirlere açık olmazsanız, bu fikirlerin peşinden gitme cesareti gösteremezseniz, kendinizi rekabetin altında ezilmiş halde bulabilirsiniz. Geleceği şekillendirecek fikirlere, yeniliklere, iş modellerine karşı uyanık olmalısınız. Yani parlayan nesneler sendromu ak ya da kara ilan etmenin bir faydası yok. Önemli olan kendi misyonunuzu yerine getirmeye çalışırken gelişmelerden uzak kalmamak.”

**

Karanlığı aydınlığa çeviren insanlık, şimdi yoğun ışık altında yaşadığı körlük ile sınav veriyor. Ve bilirsiniz, sınavlarda doğru ve yanlışlar bir arada parlak durur. Kararlarınızı iyi verin, yanlış ışık kaynaklarını söndürün, doğru ışık kaynakları ile geleceğinizi aydınlatın.

'Faruk GÜLHAN - Öğretmen'