Kadim kentler gibi kadim bir meslektir, öğretmenlik.
Ele avuca sığmaz, okula indirgenemez. Her yerdedir öğretmen. Yeri gelir doğada, yeri gelir spor salonunda, yeri gelir farklı şehirlerin, farklı ülkelerin coğrafyasında…
Kadim öğretmen, şimdi’ler diyarında gelecek nesilleri yetiştirirken yeri gelir geçmişin izlerinin, antik kentlerin peşine düşer.
İşte bu minvalde Denizli’de gönüllü bir lider öğretmen Şefika Gürsoy ve gönüllü öğretmenler sinerjisinde “Antik İzler İle Mitoloji ve Meditasyon” grubu kurulur. İlk rotamız belirlenir: Pamukkale Hierapolis Antik Kenti…
*
Hierapolis, arkeoloji literatüründe ‘Holy City’ yani ‘Kutsal Kent’ olarak adlandırılır.
Bergama Krallarından II. Eumenes tarafından MÖ II. yüzyıl başlarında kurulduğu ve Bergama'nın efsanevi kurucusu Telephos'un karısı Amazonlar kraliçesi Hiera'dan dolayı, ‘Hierapolis’ adını alır.
Grubumuz ile arınma merkezi şehre ‘Kuzey Kapısı’ndan girilir. Nekropol’de açılış çemberi yapılır. Alınıp verilen her bir nefes, Hierapolis’in antik nefesi ile karışır. Her bir niyet, binlerce yıllık nice niyetlerle halkalanır. Ölümün ürkütmediği bu topraklarda vazgeçmek istediğimiz benliklerimiz adeta öldürülür, bedeni bırakılır. Dönüşüm enerjisi, eski benliği bırakıp yeni benliğe kavuşmak için desteğini yaratır.
*
Hierapolis Antik Kenti'nin eşsiz termal suları ile bir şifa kaynağı, arınma, dönüşüm efsunuyla öncesinde Pagan, sonrasında Hristiyanlık dönemi enerjisini misafirlerine aktarır.
“Aziz Philip Martyrionu” zamanı.
Bizans dönemindeki surun dışında kalan bu merkeze geniş ve uzun merdivenlerle çıkılır. Yapıya yaklaşan son bölümdeki merdivenlerin sağında Ayazma çeşme yapısı vardır.
Yaklaşık 20 metre çapındaki sekizgen bölümün üstü kurşun kaplanmış bir kubbe ile örtülmüştür. Yapıda dua edilmesi için küçük şapeller mevcuttur.
İsa’nın 12 havarisinden birisi olan Philip burada çarmıha gerilerek öldürülmüştür. MS 4. yüzyılda Hristiyanlık resmi din olduktan sonra Aziz Philip adına öldürüldüğü yerde bir şehitlik yapılmıştır. Dini ve ruhi tedavi merkezi olarak yapılan yapı sekizgen planlıdır; sekizin, sonsuzluk ve dönüşüm etkisinin izleriyle. Ortasındaki mermer kaplı alanda da Aziz Philip'in mezarı vardır.
Sekizgen yapı, yedi kapı (göksel kat) ve bir ilahi merkez; insanın dünyevi hâllerden ilahi bilince çıkışının geometrisidir. Her kapıdan geçiş bir eşikten geçiştir. Bu yolculuğa bilinçli niyet ile başlayan grup sırasıyla kapıları geçer. Su-temizlik, bekleyiş, bilgi, yaraların şifası, çile, dua-tefekkür, kurban-fedakarlık, diriliş-yeniden doğuş kapılarından birer birer geçiş yapılır. Öğretmenlik arketipleri ile de kapıların eşleştirilmesi uyumlanır. Hasat çemberi ile sekiz’in ezoteriğinde ‘sonsuzluk’ ve ‘yeniden doğuş’ üst bilinci kapılarına göz kırpılır.
Gerek yaşamsal gerek mesleki yönümüz, sezgiselliğin ifadesi bu toprakların kadim suyunun iyileştiriciliğinde pusula bulur.
*
Martyrium, “tanıklık yeri” anlamına gelir. Ezoterik gelenekte hakikate tanıklık eden kişi, kendini aşan kişidir.
“Eski çağların bilgeliği” ile “yeni çağın ruhani misyonu” arasında bir köprü işlevi gören antik kentlerdeki her kahramanın yolculuğu, değişimi, dönüşümü bu topraklara ayak basan her yolcuyu da, bizi de içsel yolculuğa davet etmektedir.
Cehennemin girişi olduğuna inanılan Ploutonium Kutsal Alanı (Cehennem Kapısı) ve antik dünyada “ölüler ülkesine geçiş kapısı” ziyaret edilir. Bu kapıda yer altına iniş, gölgelerimiz ve karanlıklarımızla yüzleşme, tekrar aydınlığa kavuşma sancısı yaşanır. Ne de olsa kahramanın yolculuğu benliğinde; ölümlerden ölümler beğenir, doğumlardan doğum… Bin bir türlü kapılardan geçişlere şahitlik, kendimizi aşmanın bir tezahürüdür.
*
Yapımı yüz elli yıl süren, Akdeniz Havzası içinde en önemli ve özgün Roma Tiyatrosu olan 1800 yıllık ‘Antik Tiyatro’ karşısında bir kez daha büyülenilir. Bergama sanat ekolünün etkileri, sahne binasının kabartmalı frizlerle süslenmesi açısından tiyatronun, Perge, Side ve Nysa tiyatrolarıyla büyük bir benzerliği ile keyiflenilir.
*
Kentin ana caddesi Frontinus Caddesi’nde yürürken; ‘yanımda ikinci insan’ kafam, geçmişten günümüze fısıldar, usulca…
Nice insanlar geldi geçti ulu yollarından!
Nice milletlere yurt oldu; görsel zenginliğin, travertenlerin, şifalı suların, toprakların...
12. yüzyıldan itibaren beline bağladığımız al nakışı ile bizim dünyalar güzeli nazlı kızımız: Hierapolis Antik Kenti’miz ve Pamukkale’miz…
*
Pozitif niyetlerle ve dönüşümün yeni benliklerimizi inşa etmesi arzusuyla kucağındayım.
‘Küçük kainat olan insan’ hallerimizle, ‘büyük insan olan kainat’ arasında dengele beni…
*
Her bir kök çakramdan geçen ışığın, dünyanın çakraları ley hatları noktalarından birinin üzerinde olma rezonansıyla umutlanırım.
Kadim şehirlerimizde dolaşmanın frekansıyla titreştir gönül telimi…
*
İçinden geçerken pamuk gibi beyaz suların ve uzun uzun yürürken ayaklara inen kara suların yakamozlarında hem aydınlığımı hem karanlığımı görürüm.
Her adımda bir şeyler söylemek isteyen kalıntıların altında ez beni, ulaştır bir damlacık öze…
*
Dönerken Hierapolis’ten Denizli’ye, her bir kadim taşın bilgeliğini omuzlarımda apolet edasında taşırım.
Faruk GÜLHAN
Antik Kentlerin İzinde Bir Yolcu