İyileştirilmiş Sağlık Programı Çalıştayı

Abone Ol

1997-2007 yılları arasında Pamukkale Üniversitesi’nde sekiz yılı aşan bir süre İşletme Müdürlüğü yaptım. Bir milyon bütçe, bir milyon borç ile devir aldığım işletmeyi 42 milyon bütçe ve sıfır borç ve 6 milyon nakit para ile devir ettim. Türkiye’de bunun başkaca bir örneği yoktu. Üniversite hastanesinin kuruluş yılları idi, sistemi kendimiz kurduk. Mevzuat, sarf, fatura, gelir gider kısacası bir hastane işletmesi üzerine büyük tecrübe edindim ve bu tecrübemi rektör olarak sürdürmek istedim, olmadı. Bu defa bu tecrübemi özel sektöre taşıdım. Denizli Cerrahi Hastanesi’nin yerinin alınmasından ortaklık yapısına, binasının yapılmasından işletilmesine başında bulundum. Bu hastanenin Denizli’de önemli bir sağlık hizmeti adresi olmasından memnuniyet duyuyorum.


İşletme müdürlüğü yaptığım dönemde bir tane cenaze, bir tane hasta rehin almadım; alanları da hiç anlamadım. Vatandaş hizmetini almış, faturası tahakkuk etmiş, faturayı gönderirsin adresine öder veya ödemez sonrası hukukun işidir diye düşündüm; ne başım ağrıdı, ne de baş ağrıttım. Sarf malzemelerinin tamamını hastaneye temin edip, hastaların eline ameliyat öncesi reçete tutuşturulmasını ortadan kaldırdım. Bu uygulamaları yaptığımda henüz “Sağlıkta Dönüşüm Programı” yoktu.

[ilgili-haber=1442]

Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte çok başlı, çok mevzuatlı sağlık sistemi tek elde toplanıp, hekime ulaşım kolaylaşınca hasta memnuniyeti % 35’den, % 70’ e çıktı. Bu gelişimi bir sağlık hizmeti sunucusu hekim olarak bizzat yaşadım. Zaten vatandaş da seçimlerde AK partiyi destekleyerek bu memnuniyetini ifade etti.

Yaşadıklarıma ve tecrübelerime dayalı tespitlerim, eleştirilerim ve iyileştirme önerilerimi 10 yılı aşkın bir süredir kesintisiz yazdığım haftalık köşe yazılarımın bazılarının konusu yaptım. Daha çok “memnuniyet ifade etmeyen % 30 ne istiyor” ve “sürdürülebilirlik”  konuları üzerinde durdum.

Bu yazılarımın konunun ilgilileri tarafından takip edildiğine şahit oldum. Örneğin “Sağlıkta Dönüşümün Neresindeyiz” başlıklı yazım vesilesi ile sağlık eski bakanı aradı ve övgülerime teşekkür etti, eleştirilerime açıklamada bulundu. Bu ilgiyi karar vericilerin vatandaşın ne düşündüğü ile ilgili olduklarına yordum ve iyi şeyler olacağına dair umut besledim.

Son olarak İyi Parti’nin “İyileştirilmiş Sağlık Programı Çalıştayı” başlıklı online toplantıya davet edildim. Denizli Tabip Odası özel hekimlik çalışma grubu üyeliği sıfatımla “Ayaktan Teşhis Ve Tedavi Kurumları” başlıklı panelde moderatörlük yaptım. Konuklarım; Op Dr.Ömer Buhşem Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği YK Üyesi; Prof Dr Özcan Çakmak, TTB ve İstanbul Tabip Odası Özel Hekimlik Yürütme Kurulu Başkanı; Doç Dr Cihangir Çakıcı, Muayenehaneler Derneği Başkanı; Dt Celal Yıldırım, Türk Diş Hekimleri Birliği Eski Başkanı idi.

Bir kere daha ülkemin yetişmiş insan gücü ile gurur duydum. Konuşmacıların her biri sahada sağlık hizmeti veren hekimlerdi. Tespitleri ve çözüm önerileri ile sağlıkta iyileştirme adında yapılabilecek somut ve basit çok şeyin olduğunu bir kere daha gördüm.

Özetle söylemem gerekirse; sağlıkta kamu ağırlığı özellikle koruyucu ve temel sağlık hizmetleri bakımından devam etmelidir. Kamu kendi hastanelerindeki hizmet kalitesini artırmaya yoğunlaşmalı, özel sektör kendi mecrasında yürümelidir. Devlet diş hekimliği hizmeti veren kurumlardan hizmet alarak hastanın diş hekimine ulaşımını kolaylaştırmalıdır. Hastaneler hariç, özel kurumlarda hekim dışı ortak, yani sermayenin ortaklığı, sağlığı üzerinden kar elde edilebilen bir sektöre dönüştürmüştür. Tamamı hekim ortaklı tıp merkezlerinin açılmasının serbest hale gelmesi, kaynakların verimli kullanılmasını sağlar ve hekime ulaşımı kolaylaştırır. Bu yeni açılan tıp merkezleri için SGK anlaşması yapılması gerekmez. Böylece bu yeni girişimlerin kamu maliyesine ek bir külfeti olmaz. Özel teşebbüs bakımından hiçbir alanda kısıtlama yok iken, sağlık alanında yatırım kısıtlaması anlaşılabilir değildir. Bu kısıtlamaların geldiği yer hiç iyi değildir, şöyle ki;

Son birkaç yıldır Avrupa’da çalışmak için TTB den belge isteyen hekim sayısı inanılmaz artmıştır. Sayılar artık yıllık binlerle ifade edilmektedir. Hekimleri sermaye sahiplerinin yatırımlarına işçi yapmanın bi sınırı elbette olacaktı. Hekimler zeka seviyesi bakımından toplumun ilk on bini içine giren, en üst seviyede eğitim almış, yetişmiş bir meslek gurubudur. Hekim sahip olduğu akıl ve donanım ile kendisini kurtarmanın bir yolunu bulur, olan bu topluma olur. Üstelik bu hekimlerin yetişmesi için bu toplumun kaynakları kullanılmış iken. Türkiye nüfus başına düşen hekim sayısı bakımından Avrupa ülkelerinin en düşük sayısına sahip iken, hekimlerimizin Avrupa’ya kaçması manidardır.

Tamamı hekim ortaklı sağlık kurumları kurmanın ve işletmenin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Hekim geleceğini ülkesinde aramalıdır. Bu açılımın doğrudan hasta memnuniyetine yansıyacağını düşünüyorum.

Sağlıkta; kamuya maliyeti olmayan bir iyileştirme mümkün, irade yeterli…
Prof. Dr. Bülent TOPUZ