24 şubat 2021 tarihinde Denizli güncel sağlık sitesinde yayınlanan yazımı tekrar hatırlatmak farz oldu. Hayvan Hakları yasası komisyonda görüşülüp 15 Mart 2021 de Sn. Cumhurbaşkanımıza sunulacak. Bu yasadan çok umutlu olduğumu belirtmeliyim diye yazmışım!

O kanun 14 Temmuz 2021 tarihinde resmi gazetenin 31541 sayılı nüshasında 7332 kanun numarası ile yayınlanıp yürürlüğe girdi ve hala yürürlükte.

Bu günlerde yazılı ve görsel basında duyduğunuz üzere muhalefetin ve hayvan hakları savunucularının şiddetle karşı çıktıkları Hükümetin hazırladığı bu yasa teklifine göre öncelikle başıboş hayvanlar sahiplendirilmeye çalışılacak. Barınaklardaki köpeklerin fotoğrafları çekilerek, internet sitelerinde sahiplendirme ilanı yayınlanacak. 30 gün boyunca sahiplenilmeyen köpekler, iğne ile ilaç verilerek uyutulacak. Uyutulan köpeklerden boşalan barınaklara alınacak yeni hayvanlar için de aynı süreçler işletilecek.

İlk okunuşta insanın içini ürperten bu teklife karşı olduğumu belirterek bu konu ile ilgili tarihte yüzümüzü kıpkırmızı edecek, hayvan hakları konusunda bizi listenin en sonuna itecek olayları anlattığım yazıma dönelim.

Geçmişte yapılan hayvan katliamlarının, kara bir leke olarak sonsuza kadar tarihimizin tozlu sayfalarında yer alacağını pek az kişi bilir, yaşanan bu trajedilerle ilgili pek çok resim internette mevcut, buraya o resimleri koymaya yüreğim elvermediği için sadece yazmakla yetineceğim.

İLK OLAY

Devir 3. Murat devri, 1546 - 1595 Osmanlı’nın en şaşaalı yılları. Yavuz zamanında başlayan kuzey Afrika’daki fetihlerle beraber daha önce İstanbul’da pek rastlanmayan maymunların sayısı hızla artıyor. Maymunlar gemilerde gözcülük yapıyor, direklere kolayca tırmanıyor, keskin gözleriyle kara ya da başka bir gemi gördüklerinde aşağıya haber veriyorlar. Şehirde çok sayıda maymun dükkanı açılıyor, çoğu Azapkapı ve Galata’da. O dönem İstanbulluların maymun sevgisi gemicilerle sınırlı kalmıyor, zenginler ve daha sonra da sıradan insanlar maymun beslemeye başlıyorlar. 3. Murat’ın favori din adamı Molla Abdülkerim Efendi adında bir zat. Son derece tutucu bir Müslüman, gayrimüslimlerden hiç hazzetmiyor. Daha sonra sultan onu Rumeli kazaskeri yapacak. Molla, gayrimüslimlere o dönem aşağılayıcı sayılan kırmızı ve siyah giyinme zorunluluğu getirecek, bir gecede. Yahudi mezarlığına korsan cami dikecek. Tüm hikaye bu dini bütün mollanın Fatih Camii’nde verdiği bir cuma vaazıyla başlıyor, molla ateşli bir konuşmayla ‘’Kadınların bu maymunları fena işlerde kullandığını’’ anlatıyor. Cuma çıkışı kızgın kalabalık önde bizim Molla, Azapkapı ve Galata’daki maymun satıcılarını basıyor. Tarihçiler o günü ‘’İstanbul’da dalında maymun sallanmayan tek bir ağaç kalmadı’’ diye anlatır. Molla, yakalanan maymunları kendi elleriyle asıyor, iri maymunlar için ayrı idam sehpası kuruyordu. İstanbul’un maymunlarının hikayesi maalesef bu şekilde sona eriyor, yapılan katliama tanık olan halk o günden sonra mollaya ‘’Maymun keş’’ lakabını takıyor. Tarihçiler, Maymun keş Abdulkerim Efendi’nin vefatında birçok hayvan severlerin kutlamalar yaptığından bahseder.

SON OLAYLAR

İstanbul da 1865 yılında İngiliz Sefaretinde görevli birine saldıran köpekler. Şahsın kaçarken yüksek bir duvardan düşüp ölmesiyle “istenmeyen” ilan ediliyorlar. Majestelerinin hükümeti Osmanlı’ya Ültimatom veriyor. Sultan 2. Mahmut da kararını açıklıyor: “Sokak köpekleri tez elden toplana, teknelere konula ve Sivri Ada’ya bırakıla” Operasyon başlıyor. Halk “Köpekleri bırakın” diye haykırıyor. Yeniçeri Ocağı’nı dağıtan 2. Mahmut olayların büyüyeceğinden korkup kararını geri alıyor.

Bu operasyonla eş zamanlı olarak 1865 Eylül’ünde büyük İstanbul yangınlarından biri başlamasın mı? Beyazıt’tan Gedikpaşa’ya kadar evler konaklar kömür oluyor. Halk anında bu felaketin gerekçesini buluyor. ‘’ Köpekleri topladınız, Allah da cezanızı verdi!’’ Köpekler olsaydı önceden haber verirlerdi. Tekneler yeniden Hayırsız Ada’ya gidiyor, köpekleri yükleyip İstanbul’a geri getiriyor ve köpekler kurtuluyor.

İkinci büyük köpek toplama harekâtı ise İttihat ve Terakki Hükûmeti, modernleşme hareketleri kapsamında İstanbul'daki köpeklerden kurtulmanın yolunu tekrardan aramaya başlamış ve Avrupa'da gelişmekte olan kozmetik sanayisinde kullanılmaları açısından Fransız şirketlerle çeşitli anlaşmalar imzalanmış fakat halkın tepkisiyle karşılaşılacağı düşünülerek bu plandan vazgeçilmiştir. Bunun üzerine İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) Suphi Bey, şehirdeki 80 bin köpeğin hızlı bir şekilde toplatılmasına karar vermiş ve köpekleri Marmara Denizi'ndeki Sivri Ada’ya naklederek ölüme terk etmiştir. Sivri ada sadece kayaydı, dikili tek bir ağaç bile yoktu ve 80 bin köpeğin feryadı söylendiğine göre geceleri İstanbul’dan bile işitilir olmuştu. Sahilde oturanlar acı seslerden, feryatlardan günlerce uyuyamadılar. Sesler birkaç gün sonra kesildi, zira yaşayabilmek için birbirlerini yiyen köpeklerden artık bir teki bile hayatta değildi.

Köpek katliamından sonra ise iki savaş çıktı. Önce Libya İtalyanlar tarafından işgal ediliyor. Sonra Balkan Savaşları çıkıyor. Bu olaylardan sonra Sivri Ada’nın adı halk arasında “Hayırsız Ada” şeklinde değişiyor. 

Üzerinde yaşadığımız bu gezegen, içinde bulunduğu tüm varlıklarla bir bütündür, bu bütünlük daha fazla bozulur ise bir maymunun, bir köpeğin, bir eşeğin, bir yılkı atının, bir kınalı kekliğin bir ağacının ya da bir balığın çığlığı insanoğlu denen bizlerin sonu olabilir.

İstediğiniz şekilde kanunlar çıkarabilirsiniz! Çıkan önceki kanunlara uyuluyor mu? O kanunlara uymayanlara yaptırımlar uygulanabiliyor mu? Ona bakmak gerekir 2021 yılında çıkan kanunda her köpeğe ÇİP takılacak denildi ben gidip hemen taktırdım, tüm aşılarını zamanında yaptırıyorum, cipli sokak köpeği bulunur ise sahibine ceza verilecek denildi siz hiç ceza alan birisini duydunuz mu? Ben duymadım.

Önce AHLAK lazım, insanız diyorsak, insan olmanın gereklerini yerine getirip tüm canlılara ve habitat a saygılı olmalıyız.