Her gün yeni bir kadının hikayesine uyanıyoruz. Kimi çocukları için katlanmış, kimi ‘ boşanırsam ne derler’ korkusuyla susmuş, kimi de ayrılmayı beceremediği için hayatta kalamamış… bu cümleleri yazarken bile boğazım düğümleniyor. Çünkü ben bir kadın aile danışmanı olarak, yıllardır ayrılmayı bilmeyen insanların enkazında kalan hayatlarla çalışıyorum.

Toplum olarak evlilik kurumuna gösterdiğimiz saygıyı, ne yazık ki ayrılıklara göstermiyoruz. Evliliğe hazırlanmak için eğitimler, kurslar, seminerler var ama ayrılmaya hazırlanmak için tek bir kelam bile yok. Oysa gerçek şu: Evlilik kadar, hatta belki ondan daha fazla ‘ayrılık’ olgunluk ister.

Kimi annesinin evine dönemediği için boşanamaz. Kimi ‘çocuklar için’ katlanır ama çocukları da bu acı yükün taşıyıcısı olur. Kimi bağımlılıklarından (para, konfor, alışkanlık, imaj…) kopamaz. Kimi karşısındakini bırakırsa, kendine ne kalır, bilemez.

Ve bu yüzden, yıllar geçer…

Yaralar büyür, acılar kronikleşir, ruhlar daralır…

Sonra da haberlerde bir ‘kadın cinayeti’ olarak karşımıza çıkar.

Ayrılmak bir beceridir.

Tıpkı sağlıklı bağ kurmak gibi, sağlıklı kopabilmeyi de öğrenmek gerekir.

Bu eğitim ne ailede verilir, ne okulda ne  de dizilerde…

İşte tam da bu yüzden ‘ ayrılık okullarına’ ihtiyacımız var.

*Evlilikte şiddet varsa, terk etmek cesarettir.

*Aşk bitmişse, vedalaşmak özgürlüktür.

*Sürekli aldatılıyorsan, kalmamak kendine saygıdır.

*Çocukların yanında susmak, onları korumak değil, susturmak olur.

Seanslarıma gelen kadınların çoğu, ayrılmak istiyor ama ne yapacağını bilmiyor. Bazısı ekonomik bağımlılıkla boğuşuyor, bazısı annesinin, komşusunun sözleriyle, bazısı da dini ya da ahlaki yargılarla kendini suçluyor. Ama ben onlara şunu söylüyorum:

‘ Kendi hayatınızdan vazgeçerek kimseyi yaşatamazsınız.’

Boşanmak bir başarısızlık değildir. Tıpkı evlenmek bir başarı olmadığı gibi… gerçek başarı, hayatına sahip çıkabilmekte, huzuru ve güveni inşa edebilmekte.

Biz kadınlar artık evliliği değil, hayatı korumak istiyoruz. Ayrılığı konuşamadığımız her evde, bastırılmış öfke, bastırılmış kimlikler var. Ve bastırılan her şey bir gün patlıyor. Ya depresyon oluyor, ya travma… En kötüsü de cinayet oluyor.

Şimdi soruyorum:

Neden bir çocuk annesinin sessiz çığlığına şahit olsun?

Neden bir kadın, bir adamın gitmesine izin vermediği için toprağa girsin?

Neden insanlar yıllarca acıya sabretsin de ‘boşanmayı becerememek’ ayıp olmasın?

Bakın etrafınıza..

Etrafınızda mutsuz evlilikler var. Ayrılmayı beceremediği için, ya da izin verilmediği için, ya da nereye gideceğimizi bilemediğimiz için içinde çürüdüğümüz ilişkiler…

Evet, evlilik okulları güzel fikir. Ama artık bize ‘ayrılık okulları’ da lazım. Kadınlara kendi ayakları üzerinde durmayı öğreten, erkeklere kontrol etmeyi değil, serbest bırakmayı anlatan. Çocuklara ise ‘ ayrılığın da sevgiyle mümkün olduğunu’ gösterecek okullar…ben bu ülkenin her kadınına, her çocuğuna ve ayrılmayı bilmeyen her yetişkine bir şey söylemek istiyorum:

Sevgi varsa kal, yoksa git. Ama gitmeyi öğren, öğretilmesine izin ver. Çünkü bazı hayatlar, sadece gitmeyi bilenler tarafından kurtarılır.

                                                                                              BURCU VAYVADA

                                                                                              Çocuk Ergen Aile Danışmanı