“Bilinen gerçeklikten uzaklaşma” anlamı taşıyan “Kafkaesk” tarzı ile ismiyle yazma stilinin özdeşleştiği, edebi bir kavrama dönüştüğü dünya edebiyatında tek yazar: Franz Kafka…
‘Dönüşüm’, ‘Milena’ya Mektuplar’, ‘Şato’ ve ‘Dava’ yazarın en bilinen eserleridir.
**
Kafka, Prag’da hukuk eğitimi alır, bir yıl staj yapar, çalıştığı sigorta şirketlerinde hukukçu kimliği ile görev yapar. Üniversite yıllarındaki eğitim ve mahkemelerdeki staj sürecinde, iş yaşamında hukuk sistemi hakkında sayısız deneyimler biriktirir.
Yargı sisteminin aksayan yönleri, yasaların uygulanması sırasında yaşanan hukuksuzluklar, bürokratik örgütlenme biçimleri, hakkını arayan insanların çırpınışları yazılarında en çok dile getirdiği konulardır. Bu anlamda yalnız değildir. Dünya edebiyatında yazarların en fazla işlediği konular; hak, hukuk, adalet, kanun, suç, ceza ve yargılama konularıdır. Sizce neden?
**
Kafka, Dava romanını 1914’de yazmaya başlar ve yazarın ölümünden sonra yakın arkadaşı Max Brod –vasiyetinde imha etmesini söylemesine rağmen- tarafından yayımlanır.
Türkiye’de “Dava” adıyla okurla buluşan romanın Almanca başlığı ‘Der Prozess’, süreç anlamı taşır. Romanın başkahramanı Josef K.; ansızın hukuka aykırı bir eylemi olmaksızın, ulaşılamayan ve sorgulanamayan bir otorite tarafından, müphem bir suçlamayla karşı karşıya kalır.
Suçu belirsiz bir insanın suçsuzluğunu ispatlamaya çalışması süreci, eserin kondisyonunu oluşturur. Evrensel hukuk sistemindeki “iddia edenin ispat külfeti ilkesi” ile bağdaşmayan suçsuzluğu ispat etmenin psikolojik yükü kahramana da okuyucuya da ağır mı ağır gelir. Gerçi Kafka eserde sadece bu ilke değil hukuka aykırı birçok ilkenin yerle yeksan edildiğini gözler önüne serer. Kah absürt kah kara mizah bir dil ile…
**
Roman her ne kadar 20. yüzyılda yazılmış olsa da günümüz 21. yüzyıl dünya düzenini de ayan beyan anlatır. Bu da Kafka neden büyük yazar sorusuna verilebilecek şık cevaplardan biri olabilir.
Hukuğun tüm insanlık için sağladığı evrensel hukuk ilkeleri ve koruyucu kalkanı delik deşiktir. “Hukuğun üstünlüğü” dediğimiz dağ gibi sözün yerinde yeller esmektedir. “Üstünlerin hukuğu” sözü her coğrafyada ihtişamlı bayraklarını(!) dalgalandırmaktadır.
‘Panoptikon bilinç’ yaklaşımlarıyla; her eylemi, her sözü, her paylaşımı, her herşeyi kayıt altına alınan özgür insan(!), her an her yerde gözaltına alınabilmektedir.
Günümüzde hedef olarak belirlenen insanlar ne idüğü belirsiz iddianameler, suçlamalar ile yargılanmakta ve cezalandırılmaktadır. Hukuksuz uygulamalara itiraz eden şirketlere bir kararname ile çok ağır vergi cezaları verilebilmektedir.
Dünyada hükümetler, totaliter rejimler; hukuku birer aba altından sopa gösterme, bazen abaya bile gerek duymadan direk sopa gösterme aracı olarak kullanır.
Cezaya suç aranan sayısız yıldırma politikaları eleştiri kültürünü yok eder. İtiraz kanalları birer birer kapatılır. Yüzde yüz biat kültürünü yerleştirme felsefesiyle hukuk sistemleri silikleşir, korku atmosferleri yaratılır. İşte bu kapitalist dünya düzeninde birey(ler) yalnızlığına ve çaresizliğine katmerli katmanlar ekler de ekler.
‘Aman karışma, bulaşma’, ‘kimi kime şikayet edeceksin ki’, ‘aileni, sevdiklerini düşün’, ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ yılgın öğretilerinde yaşamlar kurgulanır.
Kaplumbağa misali kafasını her yakın-uzak hukuksuzlukta kabuğuna sokan insanlık işte bu dünyada kendisinin bile duyamadığı “özgürüm” haykırışlarıyla yaşamaktadır. Ha, buna yaşamak denirse!..
Yazı bitmiş, dava bitmemiştir ve bitmeyecektir!
Hadi bakalım bulun, sizin suçunuz nedir?
Faruk GÜLHAN