Yukarıdaki soruya evet diyorsanız o zaman güzün Eylül’ler, Ekim’ler bizimdir. Baharın Nisan’lar, hatta bakmayın Galatasaraylılar’ın ‘Mayıslar bizimdir’ söylemine, Mayıs’lar da biz alerjiden çekenlerindir!

Peki neden bahar aylarında bizler, daha çok çekeriz! Günah keçisi, “polenler” dediğinizi duyar gibiyim. Cevap bu kadar basit olmamalı ki değil de zaten.

Cevabın peşine düşerken bağışıklık sistemi mekanizmasını iyi kavramak ile yola çıkmamız gerekir. Bağışıklık sistemi kendine zararlı olanlara “saldırmak” konusunda uzmandır. Bakteriler, virüsler, yaşlı hücreler, kanser hücreleri gibi. Bir de saldırı riski taşımayan iç ve dış etkilere de “saldırmamak” konusunda uzman olmalıdır. Sağlıklı hücre ve dokularımıza, sağlıklı yiyecek ve içeceklere, masum dış etkilerden polen, koku vb. etkenlere.

Bağışıklık sistemimiz tolere etmesi gerekenler ve tolere etmemesi gerekenler olarak gruplandırmayı iyi yapabilmelidir. İşte bizim kulübe üye olanların sisteminde tolere yok, bam bam bam, tepkiyi gösterir, gözü sulandırır-şişirir, damağı kaşıtır, hapşırık ve çok yaşa ritüelleri yaşatır, alveolleri daraltır, resmen ümmüğümüzü sıkar, hayattan usandırır, yaşam kalitesini yerle yeksan eder.

Şimdi derin nefes alıp verelim ve biraz daha derinleşelim. Alerjide öne çıkan T lenfositlerin iki alt grubu Th1 ve Th2 sazı çalar. Th1’ler kanser, virüs savunmasında görev alır. Th2’ler vücuttaki parazitlerle savaşır, aynı zamanda alerjik tepkilere sebep olabilir. İşte, alerjinin bam teli burada! Alerji, Th2’lerin gereğinden fazla tepkili olması, tolere kapasitesinin zayıf olmasıdır.

Bağışıklık sistemimizin dengeli çalışmasındaki en kritik roller; güneş ışığı ve vitamin D’dedir. Vitamin D; Th1 ve Th2 lenfosit dengesini çok iyi korur.

Baharda alerjilerin azmasındaki filmin koptuğu yere geliyorum: Kış mevsiminde az güneş ışığına maruz kalan vücut, vitamin D depoları da azaldığı için lenfosit dengesini korumakta zorlanır. Vitamin D’niz az, bir de üzerine genetik olarak alerjen bir bünyeye sahipseniz alerjenlerden çekenler kulübü bahar partisine hoşgeldiniz!

İklim değişiklikleri ve mevsim anormalliklerinin normal olduğu yeni dünya düzeninde yazdan güze, kıştan bahara geçiş hızı artmasıyla birlikte vücudumuzun termoregülasyon sistemi bu geçişe hızlı uyum sağlayamamaktadır. O zaman dans!

Sorunu ele alma, bilimsel alt yapısını sunma ve şimdi çözüm ya da harekete geçme zamanı! Yani bahar partisi devam ediyor ama şimdi çile ezgili müzikten genetik mirasımızla etkili başa çıkmanın koreografisine müziğin ritmini neşelendirelim.

Bahar aylarına girmeden vitamin D alarak (doğal yollarla ve takviyelerle) depoları yükseltelim.

Vücudun immunolojik olarak aktif en geniş organı, biz ve dış çevre arasında koruyucu bariyerimiz derinin doğal yağ katmanını korumamız gerekiyor. Omega 3 ve seramid desteği de burada öne çıkıyor. Sardalya, hamsi, somon, uskumru, ceviz, fındık, kırmızı et, yumurta, keten tohumu, soya fasulyesi, kanola yağı ve yeşil sebzeler iyi bir Omega 3 kaynağıdır. Tam tahıllar, elma, patates, avokado gibi besinler de seramid üretimini destekler.

Özellikle bahar aylarında süt/süt ürünleri, glüten içeren yiyecekler alerjik reaksiyonları güçlendirir. Bu ürünlerden mümkün olduğunca uzak duralım.

Isırgan otu, doğal bir antihistaminik olarak alerji semptomlarını baskılayabilir. 2017’de yayınlanan bir çalışmada, ısırgan otu ekstraktının histamin salınımını azalttığı ve alerjik rinit üzerinde olumlu etkiler sağladığı görülmüştür (Roschek et al., 2009). Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde yapılan bir çalışma da, ısırganın antiinflamatuvar ve antialerjik etkilerini doğrulamıştır (Karakaya et al., 2015).Günde 1-2 fincan ısırgan çayı veya standardize edilmiş kapsül formu tercih edilebilir.

Soğan, elma ve brokoli gibi besinlerde bulunan quercetin adlı flavonoid, mast hücrelerinden histamin salınımını azaltarak alerji belirtilerini hafifletir (Kawaguchi et al., 2010). Selçuk Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada quercetin’in alerjik inflamasyon üzerinde baskılayıcı etkisi olduğu belirtilmiştir (Demir & Öztürk, 2017).

Balık yağı, keten tohumu yağı gibi omega-3 kaynakları inflamasyonu azaltıcı etkileriyle bilinir. 2020’de yapılan bir derleme, omega-3’ün solunum yolu alerjilerinde semptomları azalttığını göstermiştir (Nagpal et al., 2020).

D vitaminine tekrar dikkat çekmek istiyorum. D vitamini eksikliği, bağışıklık sisteminin aşırı tepki verme riskini artırabilir. Yapılan bir çalışmada, yeterli D vitamini seviyesinin alerjik rinit semptomlarını azalttığı bulunmuştur (Hughes et al., 2011). Bahar aylarında günde 15-20 dakika güneşlenmek ve gerekiyorsa takviye almak faydalıdır.

Burun hijyeni de bu süreçte önemlidir. Nazal yıkama, polen gibi alerjenlerin burun mukozasından temizlenmesine yardımcı olur. İzotonik tuzlu suyla yapılan düzenli burun duşları, antihistaminik etkilerle benzer sonuçlar verebilir (Harvey et al., 2007).

Ev ortamını polenlere karşı korumak da kritik bir faktör. Polen sayılarının arttığı sabah saatlerinde pencereleri kapalı tutmak, çamaşırları dışarıda kurutmamak ve HEPA filtreli hava temizleyiciler kullanmak etkili önlemlerdendir (American Academy of Allergy, Asthma & Immunology – AAAAI). Dışarıdan eve geldiğimizde kıyafetlerimizi hemen çıkartmak, el, yüz temizliği önemlidir.

Alerjilerin artmasının bir önemli etkeni de doğada daha az zaman geçirmektir. Özellikle sabah gün ışığıyla doğada olmak, vücudun doğal kortizol üretimini artırır. Sirkadiyen ritimle yaklaşık 6:30 gibi salgılanan kortizol, üretim gücünü doğal gün ışığından alır. Yani alerjen tepkilerimizi azaltsın diye kullandığımız kortizonlu kremler, burun spreyleri, haplar mı yoksa erkenden kalkıp harika bir doğa yürüyüşü ile sağlıklı üretim mi?

Yazının sonuna gelirken sevgili alerjiden çekenler kulübü üyeleri; her şeye rağmen çözüme odaklanmak, basit ve etkili yöntemleri deneyimlemek, olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!..

Ne demiş bir düşünür? “Alerji belki sizi öldürmeyecek. Ama alerji ile yaşamasını öğrenen ve alerji için etkili yöntemler kullanan daha çok yaşayacak!..”

Kimmiş bu düşünür diye düşünürseniz şayet, gözlerinizi yazının hafif sağ altına da çevirerek düşünmeye ve yaşamaya devam ediniz.

                                                                                                                                                                                            Faruk GÜLHAN

Not: Bu köşe yazısı hazırlanırken, ulusal ve uluslararası bilimsel araştırmalar için Chat gpt verilerinden ve Oksijen Gazetesi sağlık köşesi yazarlarından Dr. Ayşegül Çoruhlu makalesinden yararlanılmıştır.

Bu yazı, okurlara alerji konusunda bilgilendirme yapmak amaçlıdır. Alerji konusunda uzman doktor kontrolü şarttır. Bitkisel veya kimyasal her türlü ilaç, sadece eczane ortamında, eczacıların gözetiminde ve danışmanlığında alınıp kullanılmalıdır.