Ne zaman en çok mutlu olduğum zamanları hatırlamak istesem? Aklıma ilk gelen o güzel 1970 li yıllar olur. Denizli/Çal/Akkent ilköğretim okulundayız, bakkaldan aldığımız sakızlardan film artistlerinin fotoğraflarının çıktığı ve onların yüzlercesini biriktirdiğimiz güzel günler. Bu film artistleri fotoğraflarından ender bulunan bazıları çok değerliydi, o resimlere sahip olan arkadaşımız ayrıcalıklı bir konuma sahipti sanki! O resmi görebilmek için arkadaşımıza yalvardığımız bile olurdu. Cüneyt Arkın, Fikret Hakan, Ekrem Bora, hatırladığım en değerlilerinden bazılarıydı, hele Cüneyt Arkının mavi takım elbiseli yan durup objektife poz verdiği az bulunan bir resmi vardı ki! Bizim için köyün en değerli mevkiindeki iki dönüm tarladan bile değerliydi doğrusu. Bu değerli resimleri diğer resimlerden on hatta yirmi tanesine bile değişmezdi sahip olan. Resimleri avucumuzun içine koyup açık mı? Kapalı mı? Oynardık, bazen de duvarda belirlediğimiz bir noktadan fotoğrafları yere bırakır yerdekinin üstüne kendi fotoğrafını bindiren kazanırdı yerdekileri.        

    Hangi derste hatırlamıyorum bize tahtadan kılıç yapma ödevi verildi, başladık uygun bir tahta aramaya, arkadaşım Bülent’in  (Bülent Topuz) dedesi inşaat ustasıydı evlerinin altındaki damda her türlü marangozluk alet ve edevatı mevcuttu, kendisi mi yaptı? Yoksa dedesi de yardım mı etti bilemiyorum, eğri bir Osmanlı kılıcı yapmıştı, tahtası da iyi ve kaliteli odundan idi, ne kadar çok kıskandığımı itiraf edeyim, bende kendi imkansızlıklarıma rağmen uzun, düz bir cavur kılıcı yaptım, hiçte fena olmadı hani, bulduğumuz deri parçalarından da bileğimize bileklik yapıp, belime de tahta kılıcı soktuğum zaman kendimi Cüneyt Arkın’ın oynadığı filmdeki Battal Gazi sanırdım. Bir ağaç dalını gerip yay yaptım, annemin divanın altındaki örgü şişlerinden ikisini araklayıp arkalarını taşla ezerek yaya gerecek şekle getirdim, Bülent de yaptı bir yay, komşumuz hacı Esme ninenin alı kapıya, okuldan arakladığımız tebeşir ile bir nişan gah çizdik, geriye çıkıp o nişangaha sayısız atışlar yaptığımızı hatırlıyorum, Esme nine kapısının delik deşik olduğunu görünce bizleri haklı olarak kovaladı tabi, damarlarımızda akan asil Türk kanı durdurur mu bizi hiç, eski bir ev bulup onun kapısına ok atmaya devam ettik. Tabi ki onun gibi bir yaya dört ok gerip fırlatarak aynı anda dört kişiyi vurmayı beceremedik, olsun! O da onun marifetiydi. Her filminde tek başına koca Bizans ordusunu yenip kalelerini fet ederdi, yakışıklı adamdı, her filminde mutlaka Bizans kraliçesi ya da kralın kızı kendisine aşık olur ve onlara sahip olurdu. Kanımızın deli aktığı ergenlik yani gençlik dönemlerimizde sayısız filmini seyredip onun sayesinde, tarih bilincimiz gelişti ve Türklüğümüzle gurur duyduk hep.

            Bu sabah Cüneyt Arkın ın ölüm haberini alınca aklımdan geçenleri kaleme aldım, Cüneyt arkın bizim için tarihi bir kahramandı. Dünyada hiçbir konuda başarımızın olmadığı, tüm yarışmalardan kötü sonuçlar aldığımız, Kıbrıs savaşı sebebiyle Dünyanın yaptırımlarına maruz kaldığımız, milli gururumuzun yerlerde süründüğü dönemlerde, oynadığı rollerdeki kahramanlıklarıyla bizleri gururlandırdı. Topluma mal olmuş bu tür insanları halk kendinden birisi gibi görüyor onunla özdeşleşiyor Cüneyt Arkın özel ve aile yaşamı ile de içimizden birisi gibi bir hayat yaşadı.

Derya Tatman Tasarım Sergisini Açtı Derya Tatman Tasarım Sergisini Açtı

            Ben bu tür insanların yaşlılık hallerini hiç görmek istemem, onları filmlerinde gördüğüm o yakışıklı ve genç halleriyle hatırlamak isterim. Sanırım tek hatası hep göz önünde olmaktı, son anına kadar hep göz önünde oldu. Son hatırladığım Çal da yetişen ürünlerin kendisine ulaştırılması ve bu konudaki beyanatıdır. Cüneyt Arkın deyince aklıma hep o en son ki yaşlı ve düşkün hali gözümün önüne gelecek. Bu konuda yukarıda dediğimi uygulayan tek sanatçı Kartal Tibet dir, en yakışıklı ve meşhur olduğu zaman kameraların önünden ayrılmış yönetmenlik yapmış ve basının önüne pek çıkmamıştır, onu her kez, Tarkan’ı ya da zengin erkeği canlandırdığı filmlerindeki haliyle hatırlayacaktır.

            Tüm haber kanallarında bu gün o var, oynadığı dört yüze yakın filmle Dünya rekoru kırmış olmalı, Cüneyt Arkın ülkemizde değil de Hollywood da olsa idi ünlüler kaldırımında adının yazdığı bir yıldızı, hesapsız parası ve şatolarda geçen bir hayatı olur idi.

            Olsun! Cüneyt Arkın toplumumuza mal olmuş bir kişilik olarak dünyamıza bir hoş seda bırakarak ayrıldı aramızdan.

            Güle güle Fatihin fedaisi Kara Murat, Malkoçoğlu, Köroğlu Ruşen Ali, Battal gazi, köy öğretmeni Kemal, Çöl Kartalı, Alageyik filminin gözü pek avcı Halil’i, güle güle.

            Kutlu tinin şad, mekanın uçmağa olsun.