Denizli’nin deprem kuşağ...


Denizli’nin deprem kuşağının içinde olduğunu ve bu gerçekle yaşamamız gerektiğini hepimiz biliriz, biliriz de deprem anında ve sonrasında neler yapmamız gerektiğini pek bilmeyiz gibime geliyor.
Geceleri yazdığım için sabahın dördüne kadar genellikle uyanık olurum. Perşembe günü sabah erken kalkmak zorunda kaldığım için gece saat bir buçuk sıralarında yatmıştım. Deprem korkusundan mıdır bilemiyorum, deprem olmadan birkaç saniye önce başlayan küçük titreşimleri hissederim hep. O günde öyle oldu aniden uyandım, çok hafif sarsıntıları duymuştum, ardından büyük sarsıntı geldi, panik yapmadan geçmesini bekledim. Hanım uyandı ve korkuyla ‘’deprem oluyor, hadi dışarı çıkalım’’ dedi ‘’Korkma üç civarı şiddette olmalı dışarı çıkmaya gerek yok’’ dedim ve yatıp uyuduk, bir süre sonra bir defa daha oldu fakat hanım onu duymadı. Öğleye doğru uyanıp sokağa çıktım, birkaç arkadaşa uğradım ayak üstü konuştuk, konu hep akşamki deprem. Tv. Haberlerinde ve bilumum sosyal medya da akşam ki deprem le ilgili haberler vardı, sosyal medya da ‘’Çok kötü sallandık, şu şiddetinde sallandık, Rabbim bizleri korusun, deprem anında edilecek dua örneği, sabaha kadar kaç adet sarsıntı olmuş vb.’’ paylaşımlar gün boyu devam etti. Şehrin caddelerinde avare, avare yürürken. Deprem anında neler yapmalı, nasıl korunmalı, deprem çantamız var mı? Mahallemizde deprem anında toplanma merkezi neresidir? Gibi sorular kafamda fink atmaya devam etti. Çınar meydanında bürosu olan bir arkadaşımla sohbet ettik ayaküstü, sordum şu an deprem olsa büronda veya evinde bir hazırlığın var mı? Bu mahallenin toplanma merkezi nerede biliyor musun? Enkaz altında kalsan ne yaparsın? Gibi sorular sordum. İnanın deprem bölgesinde yaşadığı halde, sanki hayatında hiç böyle sorulara muhatap olmamış ve böyle bir şeyin başına gelebileceğini aklına hiç getirmemişler. Eve gelene kadar birkaç tanıdığa daha uğradım yol üstünde muhabbet aynı, akşamki deprem fakat hepsi sözleşmiş gibi aynı cevapları verdi. Akşam yemeğinden sonra hanıma aynı soruları sordum o da yanıltmadı beni. ‘’Mahallemizin deprem anında toplanma merkezini biliyor musun?’’ dedim. Düşündü ve aynı soruyu bana sordu. ‘’Peki! Sen biliyor musun?’’ düşündüm, hiçbir cevap veremedim 22 yıldır oturduğum bu mahallenin toplanma yerinin neresi olduğunu hiç merak etmemişim. Kendi kendime kızdım, içimden şöyle dedim ‘’Yok birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı Bankasıyız’’ evimde küçük bir deprem çantası haricinde hiçbir hazırlığımız, planımız ve ne yapacağımıza dair hiç bir fikrimiz yok. Neden? Bu kadar vurdumduymaz ve rahat bir milletiz anlamaya çalıştım. Kaderci oluşumuzdan, her şeyin olacağına varacağı inancımızdan mı? her şeyin Allahtan geldiğine inandığımızdan mı? Ya da tembel ve cahil oluşumuzdan mı? Bilemiyorum, bu konularla ilgili şahsi fikirlerim şöyledir.

[ilgili-haber=615]

Sosyal medya da paylaşılan dualara falan inanmam, bu şekilde yapılan dualar etkili olsaydı Müslüman alemi şimdiye kadar Mars ta koloni kurmuş olurdu. Bence dua fiili olmalı, fiili dua, olacak olan felaketin önüne geçebilmek için gerekli tüm önlemlerin alınmasıdır. Kader inancına gelince, her insanın kaderi doğduğunda boynuna asılmıştır, bu da akıldır. Evrenin kanunları içerisinde aklını kullanarak yaptığı hareketler onun kaderini belirler, kimisi aklını kullanır kimisi kullanmaz olay bu kadar basit. Deprem faylarının üzerinde kurulu bir kentte yaşayan bizler, aklımızı kullanmayıp depreme dayanıklı evler, caddeler, yollar inşa etmeyip bu olayı da kadere bağlıyorsak vay halimize. Diğer konu tembel ve cahil oluşumuzdan mı? Demiştim. Evet! cahil ve tembeliz, okumuyoruz, bilgi edinmiyoruz, her gün muhtarlığın önünden geçiyoruz bir kere olsun içeriye girip muhtara mahallemizin deprem ile ilgili projeleri var mıdır? Varsa bunlar nelerdir? Sormuyoruz, hepimizin elinde akıllı telefonlar var, bir kere açıp ta deprem anında neler yapılmalı, nasıl hareket edilmeli bakmıyoruz. O halde cahil ve tembeliz.

Sonuç olarak, hiçbir hazırlığımız olmadan depreme yakalandığımızda ölen ölür kalan sağlar bizimdir anlayışıyla hareket edip, o andan sonra yapılacaklara bakarak ‘’Ne yapalım kaderimiz böyleymiş, Ölenlere rahmet yaralılara da acil şifalar diler. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin’’ deyip işin içinden sıyrılır ve kendimizi teselli ederiz.
Bu coğrafyanın makus talihinin değişebilmesi için daha kaç neslin geçmesi gerek inanın bilemiyorum.
Raşit ÖZTÜRK
Yazar