Yeni bir yıla girdik hat...


Yeni bir yıla girdik hatta ilk ayının sonuna bile geldik, insan ister istemez geçen bir yılın muhasebesini yapmaktan alıkoyamıyor kendini.
İçinde bulunduğumuz bu yıl bizlere birçok şey öğretti. Bu yaşadıklarımızdan bir ders alabildik mi? Bilemiyorum, ben kendi adıma aldığıma inanıyorum. Bu güne kadar ki yaşantımızda uyguladığımız birçok şeye veda etmek zorunda kaldık, bunların en önemlilerinden birisi de sosyalleşememek, içimize kapanıp yalnızlaştık, bilim insanları ‘’İnsan sosyal bir varlıktır’’ diyor. Sosyalleşemeyen insanların yaşadığı travmalar ileride gün yüzüne çıkacak ve sağlıkçıları epey uğraştıracak.
Kendimden örnek vermek isterim, haftada bir ya da iki gün arkadaşlarımla bir kafe de veya bir parkta buluşup geyik muhabbeti yapmayı. Bir restoranda dostlarımla, ailemle yemek yemeyi, dışarıda yaptığımız pazar kahvaltılarını. Düğünlere gitmeyi, aile ziyaretlerini, arkadaşlarımın işyerlerine gitmeyi, arkadaş grubumuzla aniden planlayıp şehrin yakın yerlerinde piknik yapmayı, bir kafe de çay içmeyi, aracımla şehrin caddelerinde gece gezmeyi, haftanın bir günü çocuklarımla evimde yemek yemeyi ve annemin elini öpüp ona sarılarak hayır duasını almayı çok özledim.
Sosyalleşme ihtiyacımı sosyal medya da gidermeye çalışıyorum, aile büyüklerim ve çocuklarımla görüntülü konuşsam da, bir arada olmanın hazzını hiçbir şekilde karşılamaya yetmiyor.
Bilirsiniz! Sevinçler paylaşınca çoğalır, acılar ise paylaşınca azalır. İnsanların iyi günlerde birlikte olmaları ve sevinçlerini paylaşmalarının yanında kötü günlerinde de birlikte olup acılarını paylaşmaları lazım fakat bu illet öyle bir şey ki ne sevincini, ne de acını paylaşmaya izin veriyor. Kayın validen, yakın bir akraban, bir arkadaşın, her sabah merhaba dediğin komşun, işyerinden arkadaşın vefat ediyor cenazesine gidemiyorsun, evine taziyeye gidemiyor acılarını paylaşamıyorsun. Yıllar önce babam ve kayınpederim vefat ettiğinde evimize günlerce gelen giden eksik olmamıştı. Taziyeye gelenler sayesinde acımız hafiflemişti.
Geçen ayın başında kayınvalidem, adını anmak istemediğim bu illet yüzünden vefat etti. Cenazesine çok yakınlarımız hariç katılan olmadı. Birçok kişi taziyelerini telefonla bildirdi, insana en çok koyan ise defin işi bittikten sonra aile bireylerinin dahi bir araya gelip oturamaması, acılarını paylaşamaması. Evde yalnız başınıza otururken ev sahibinin yokluğunun acısına, evdeki derin sessizliğin verdiği acı da ekleniyor, bu durum insana ölümü kabullenmeyi zorlaştırıyor. Pandemi den önce cenaze evleri gecenin belirli saatlerine kadar gelenlerle dolup taşardı, çaylar içilir bu dünyadan göçen için rahmet dilenir, kuran okunurdu.
Belediyelerin takdir ettiğim bir uygulaması da cenaze hizmetlerinin devamı olan, cenaze evine akşam hoca gönderilmesidir. Akşam eve gelen hocalar, aileye taziyelerini iletip, teskin edici konuşmalar yapar sonra kuran okurlar ve giderlerdi. Kayınvalidemin evine hocalar da gelmedi yalnız başımıza kala kaldık, herkesin kuran okuması mümkün değil cep telefonu ile internetten kuran dinledik fakat hocanın okumasının yerini tutmadı elbette. O gece bizim için çok zor geçti, ertesi gün aklıma geldi eşime sordum ‘’Neden hocalar gelmediler’’ diye, İl umumi hıfzıssıhha meclis kurulu kararlarına göre yasaklandığını söyledi, kararlara saygılıyız fakat bu konuda görevli hocaya bir tulum, eldiven ve maske verilerek görevini yapması sağlanabilir ve yakınını kaybeden ailelerin acıları hafifletilebilirdi.
Dilerim ki! Bu melun hastalık bir an önce hayatımızdan çıkar ve bizlerde bir an önce o eski güzel günlerimize döner, örf ve adetlerimizi eskisi gibi yaşayabiliriz.
Raşit ÖZTÜRK
Yazar