Yaklaşık bir aydır köşe yazısı yazmıyorum en son yazdığım yazı 07 Nisan tarihli, durum böyle olunca okurlardan neden yazmıyorsun diye eleştiriler almaya başladım. Onlara ‘’seçim bitene kadar yazmamaya karar verdim’’ diye yanıt versem de aralarında bazı okuyucularım var ki onlar laf anlamaz ormancı modunda lar ‘’konular mı bitti, ilham gelmiyor mu? Korkuyor musun? Tehdit mi edildin?’’ Diye sitem edenler bile oldu, yazar olmak böyle bir şey demek ki benimde kendi çapımda, az da olsa bir okuyucu kitlem oluşmuş, bu durumun hoşuma gittiğini itiraf etmeliyim.

            Efendim bu seçim işleri bizlere göre değil, biz derken halkımızdan bahsediyorum, Demokrasi bize biraz geç geldiği için pek anlayamadık gibi geliyor bana. Memleket ikiye ayrılmış durumda bir tarafta ana muhalefet etrafında toplanmış partilere Millet ittifakı diğer tarafta iktidar etrafında toplanmış partilere ise Cumhur ittifakı deniyor, seçim gününe az bir zaman kaldığı için ortalık iyice hararetlendi, vaatlerin, iftiraların, birbirine parmak sallamaların bini bir para, eskiden siyasetçi profili biraz daha usturupluydu, birbirine hakaret etme, vatan hainliğiyle suçlama, tehdit etme falan olmazdı. Meydanlarda kitlelerine hitap eden parti liderleri son kozlarını televizyondaki açık oturumda paylaşırlar, ertesi gün herkes kendi liderinin açık oturumda ne kadar iyi olduğunu anlatır ve birkaç gün sonra da sandığa gidip oyunu kullanırdı. Rahmetli Demirel in ‘’yollar yürümekle aşınmaz’’ sözü bile geçerliliğini yitirmedi hala. Kılıçdaroğlu adalet için o kadar yol yürüdü sonuç sıfır fakat Demirel in diğer bir sözü hala geçerli mi onu sandıklar açılınca göreceğiz. Ne demişti rahmetli ‘’Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’’  sanırım iktidar bunun farkında olmalı ki boş tencerenin içinde et olmasa da az ya da çok bir şeylerin kaynamasına izin veriyor.

Teknoloji bağımlılığına karşı ebeveynlere ve öğrencilere düşen sorumluluklar var Teknoloji bağımlılığına karşı ebeveynlere ve öğrencilere düşen sorumluluklar var

            Eskiden seçimlerin en zor geçtiği yerler kasabalardı, oralarda belediye reisliği ya da muhtarlık çok önemli bir faktördü. Muhtarlık ya da reislik ekonomik yönden ve sülale olarak güçlü olan ailelerin tekelinde olurdu. Bizim kasabada goca reis namlı Hamza Okut yirmi küsur yıl başkanlık yapmış, telefonu kaldırdığı zaman direk aracısız Demirel ile görüşebilen bir adam, o kadar kudretli idi. Onu oturduğu koltuktan indirmek pek kolay olmamış. Efendim ben anlatanların yalancısıyım aşağı mahallede rahmetli kayın pederimin evinde muhalifler toplantı yapıyor, ellerinde kagıt kalem karşı tarafa oy verecek sülalelerin başlarındaki işbilirlerin adlarını kağıda tek tek yazıyorlar, içlerinde ekonomik durumları kötü olanlara iaşe yardımı yapılacak kimine maddi yardım yapılacak diye not düşülüp kendi aralarında kişileri pay ediyorlar. Köy yeri küçük herkes birbirini biliyor tanıyor, bazı sülalelerin işbilirleri vardır, yeri geldiğinde bende şu kadar kişinin oyu var diye kahvede öğünür, aslında bu oyları istiyorsanız beni görün demek istediğini söyler anlayana. Seçimden birkaç gün önce bu kişilerle gizli pazarlıklar başlar, bu bazen paradır, bazen iaşedir bazen de yakın eşin dostun işe yerleştirilmesidir. Kasabalarda oylar arasında afaki rakamlar olmaz pek, genelde kıl payı kazanılır seçimler o yüzden bir oyun bile çok önemi vardır buralarda. Bu tür kişilere verecekleri oyu garantiye almak için kurana el bastırılır ve öyle verilir söz ya da iaşe yada para.

            Seçim öncesi kayınpederin evinde son toplantı yapılıyor, herkes üzerine aldığı görevi yerine getirmiş, muhalif olanların hepsi ile görüşülmüş, kagıt üzerinde tek tek hesaplanıyor, işlem tamam, seçim garanti yüzler gülüyor ve evlerine dağılıyorlar. Seçim akşamı keyifler yerinde oylar sayılıyor zaten dört sandık hepsi, pusulalar sayılıyor durum neredeyse başa baş gidiyor. Açılan pusulalardan bazılarında iki partiye de mühür basılmış onlar iptal diye yana ayrılıyor. Sayım bitiyor iptal oyların sayısı hayli fazla, her iki taraf ta itiraz ediliyor tekrar sayılsın diye, sayılıyor geçerli oylar tamam. Bu iptal pusulaları tekrar inceliyorlar, hepsinde iki partiye de mühür basılmış. Bir tanesinin arkasında kurşun kalemle kargacık burgacık bir yazı var okuyorlar sesli bir şekilde sandığın başındaki herkes duysun diye. ‘’Mehmet ağadan para aldım kurana el bastırdılar mührü CHP nin böğrüne bas diye, Hamza reisten de para aldım kurana el bastım mührü Adalet Partinin böğrüne basacağım diye, iki partisinin böğrüne de mührü bastım yeminimi yerine getirdim, gabat da benden gitti gari!’’. Sandık başındakilerin halini siz düşünün. Gitti paralar gitti oylar, gitti seçim.

      Bir söz vardır “avcı ne kadar hile bilirse ayı da o kadar yol bilir” diye. Yurdum insanı uyanıktır demokrasilerde çareler tükenmez diyerekten her zorluğun hakkından gelmesini bilir evvel Allah.

            Ne demiş ünlü Türk düşünürü Aysun kayacı ‘’Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi? bir elbet bunun adına da demokrasi deniyor!

            Efendim hayırlısı olsun, kazasız belasız bir seçim olsun ve vatana millete hakkıyla hizmet edecek olan kazansın.