25 Ocak 2019 'da Kemal Daşcıoğlu , 3 Ocak 2021'de Rayif Kurşunoğlu, 24 Aralık 2024'de İlknur Akagündüz Kaybettiğimiz hemşerilerimizin ardından bir anma kahvaltısıyla bir araya gelince aşağıdaki Denizli Gazetesi köşe yazımın arşivde olmadığını fark edince yeniden yayınlamak istedim.

Üç ay kadar önce tanı konuldu. Kalpten çıkan ana damar da genişleme vardı. Ameliyat olmaz ise yırtılma ve bunun sonucu ölüm riski % 60’a kadara çıkıyordu. Ameliyat da riskli idi ama % 95 kurtulma şansı vardı. Kendini, ailenden üç kişiye açık kalp ameliyatı yapan doktora teslim ettin, zaten aksi de düşünülemezdi. Ameliyat günün belli idi, biz dostların gelelim mi dedik, gerek yok dedin. Güle oynaya İzmir’e gittin, sonradan öğrendiğimize göre ameliyata da öyle gitmişin. Mutlaka endişelenmişindir, ama biz pek anlamadık. Çünkü senin yüzün hep gülerdi…

Sabah başlayan ameliyattan öğleden sonra çıkamayınca bir şeylerin ters gittiğini anladık ama konduramadık. Aldığımız habere göre ameliyatın başarılı geçmiş, ancak operasyon için durdurulan kalbin yeniden çalışmamıştı. Çalışır umudu ile kalp akciğer pompasında tuttular. Gereken mutlaka yapılıyordu, gelsek yapacağımız bir şey de yoktu; gideyim gitmeyim mi karmaşası içinde bocalarken telefonuma bir mesaj geldi, cumadan cumaya mesaj atan bir arkadaşımdan. Hayırdır dedim, günlerden Perşembe; açıp baktım bir hikaye atmıştı, özetle; “savaşta arkadaşı vurulan asker siperinden çıkıp ağır yaralı arkadaşını sipere taşır. Bu hareketi anlamsız bulan komutan yaralı askerin ölmüş olduğunu görünce askere sorar; kendini riske attığına değdi mi? Asker evet değdi komutanım der, onun son sözlerini duymak dünyalara bedeldi; bana son sözü “Geleceğini biliyordum” oldu.”

Okur okumaz yola çıktım. Seni evladı gibi gören Mehmet Ali, Gülümser Ünal ailesi ve seni kardeşi gibi gören Süleyman İnan ile. Biz geldik Kemal’im, sen de gördün, buna inanıyorum. Saatlerce ameliyathanenin kapısında bekledik, bir umut. Ama alamadık iyi haberini. Artık aramızda olamayacağın haberi ile sarsıldık. Bu sözün hayatımızda ne anlam ifade ettiğini anladığımızı söyleyemem, bunu zaman gösterecek.

Birer birer eksiliyor hayatımdaki iyi insanlar. Önce Mustafa Karatepe gitti, şimdi de Kemal Daşçıoğlu. Yaşımız yerini bulmuş olmalı. Böylesi durumlarda ne yapılır iyice öğrendim artık. Defin ruhsatı nedir, nereyi aramak lazım, defin yeri nasıl seçilir. Şerif Hoca daha iyi bilir; cenazeyi Üniversite camisinden kaldıralım dedi. Daha önce hiç olmadığından kabul görüp görmeyeceğini müftülüğe sorduk. Sağ olsunlar, kabul gördü. Hayatımda ilk defa bir rahmetlinin üzerine su döktüm. Allahım ne büyük acı. Evinin önünde helallik istenirken hocanın yaptığı dua hiç bitmesin istedim ömrümde ilk defa…  

Zamanı geri sarmak diye bişey yok ya; olsaydı da aynı hayatı yaşardın be Kemal. Dürüstün, açık sözlü idin, doğru bildiğini muhatabın kim olursa olsun söylerdin. Sen bu halin ile sevilirdin. Kuralcı haine en çok trafikte gösterirdin. Pasvak’ı kendi yerin gibi görürdün. Öğrencilerine de aynı duyguları yaşatırdın. Uyarılarından, uyarılarınızdan çok etkilendiğimiz, yönlendiğimiz oldu. Titizdin, yediğine içtiğine dikkat ederdin.  Her Cuma bizi toplardın. Hangi lokantaya gidilecek, yemekten sonra hangi camide Cuma kılınacak,  sen karar verirdin. Sen vakitlice camiye gidip, ezan öncesi biraz oturmak isterdin; biz ezanla birlikte ayağa kalkıp çağrıya uyuyormuş gibi dinleye dinleye yürümeyi severdik.

Çarşamba için planlanan ameliyatın bir gün ertelenince hakkın rahmetine bir Cuma günü kavuştun. Yine bir Cuma vakti,  bu defa küçük mutad gurubumuzu değil, bütün üniversiteyi topladın Eğitim Fakültesi’nde. Buradan ilk kaldırılan cenaze oldun. Herkes orda idi, gözler üzüntüsünde samimi idi. Değmez dedin, oradaki varlığınla, aranızda kırgınlık olmasın; dünya dediğin üç günlük bir varmış bir yoksun. Üniversite camisinde ilk kılınan cenaze namazı sana nasip oldu. Eğitim fakültesindeki törende yapılan konuşmalarda seni gülümseyen çocuksu yüzünle hatırlayacağız denildi. Ben de birkaç kelime etmek isterdim ama ağlamaktan konuşmaya takatim olmadı ki. Cenazen kalabalık bir cemaatle doğup büyüdüğün Ortaköy’ün mezarlığına verildi. Hemşerilerin, ne kadar çok sevildiğine gözleri ile şahit oldular. Burada ortaokuldan öğretmenin olan imam seni gülen bir çocuk olarak hatırladığını söyledi. Bu dünyada mütebessim yaşamıştın, mütebessim gittin, arkanda gözleri samimi yaşlı dostlarını bırakarak. Ben seni kardeşim gibi severdim, hiç söylemedin ama sen de beni abin bilirdin eminim. Yokluğunun bıraktığı boşluk bir vakum gibi, hep o boşluğa düşüverecekmiş gibi bir his içindeyim.

Biz oğlun Eren’e baktıkça sana bakmış gibi olacağız. Geride bıraktıkların bizlere emanettir. Allah sana rahmet eylesin, cennetiyle mükafatlandırsın, Allah Ayşegül’e sabrını ve dayanma gücünü versin.

Gülümser Ünal’ın gidişinden kalanlara ibret olsun diye karaladığı satırlarla sonlandırayım.

Kalan ömre inat,

Mutlu yaşamak bir sanat…

Bilen var mı?

Kalan kaç yıl?

Kaç ay

Kaç gün

Kaç saniye şu hayat?

Sevgiye , dostluğa aç kol kanat, gerisi inan bana,

Teferruat…