Notre Dame Kilisesi’nin ya...


Notre Dame Kilisesi’nin yanmasına üzüldüm mü bilemiyorum. Hele hızla yeniden eskisi gibi restore edileceğini, bunun için üç boyutlu dijital kayıtları olduğunu öğrendikten sonra…

İlk Afganistan’da antik dönem heykellerinin Taliban tarafından put oldukları iddia edilerek dinamitle patlatıldığında üzülmüştüm, bir daha geri gelmelerinin mümkün olmadığını bilerek. Sonra Irak’ın işgalinde, müzeler talan edildiğinde. Ha keza Suriye’deki Emevi camii bombalandığında…

Beni en çok üzen, ilçem Çal’da 1928 yılında eğitim öğretime başlayan ve o günden buyana kullanılarak varlığını sürdüren, Gazi İlk Öğretim Okulu binasının üç hafta önce restorasyon yapılırken yanması oldu. Öfkelendim hatta, neden korumayı beceremiyoruz diye.

Ama bunların hepsinin ötesinde beni en çok üzen Notre Dame, yani bir Hıristiyan kilisesin yanmasına “oh oldu” diyenler oldu. İnsanlığımıza ne oldu diye düşündüm… Neymiş efendim, onlar Suriye’deki Emevi camisine üzülmüşler miymiş. Niye üzülsünler ki! Biz zannediyoruz ki bizim Notre Dame ile ilgili olduğumuz kadar onlarda Emevi camisi ile ilgililer. Herkesin kendi gündemi, kendi derdi, kendine ait. Onların, Emevi camiinin bombalanmasına umarsız davrandıklarını söyleyebiliriz, bu umarsızlığa öfkelenebiliriz, ama oh oldu deyip sevinmişlerdir diyebilir miyiz… Selanik’e gezmeye gitmiştim. Kartpostal satan bir büfede yüz yıl öncesinin Selanik’inin denizden çekilmiş bir fotoğrafını gördüm. Neredeyse 100 tane minare var gibi. Şimdiki Selanik’te Rotundum denilen bir eski mabedin kenarında yarısı yıkılmış tek bir minare dışında minare kalmamıştı. O tek minare de, sanki Türkler bizim mabedlerimizi cami yaptılar demek ister gibi bırakılmıştı. Ben yok olan o camilere üzüldüm. Selanik, Osmanlı için önemli bir şehirdi. Kim bilir ne sanat eseri camiler varmıştır. Keşke kiliseye çevrilmiş olsalardı da, varlıklarını bir şekilde devam ettirselerdi diye düşünüyorum.

Notre Dame’ın yanmasına kayıtsız kalmayı anlayabiliyorum, ama sevinmeyi anlayamıyorum. İnsanlığın kültürel mirası, insanlığın malıdır. Ayasofya’yı koruyarak aslında kimin mirasını korumuş oluyoruz. Ama o artık bizim malımız demeyin, İspanya’daki Endülüs Müslümanlarının eseri Kurtuba camii yansa mesela, bizden çıkmıştı mı diyeceğiz. Bu millet ne ara sığlaştı? Hep böyleydik de, sanal ortam bizi deşifre mi etti… Notre Dame kilisesi 1789 ihtilalinde zarar görür. Zarar görmesinin tekrarlama ihtimaline karşı alınacak tedbirler bir protokole bağlanır ve protokole 160 yıl önce son şekli verilir. Fransız itfaiyesi de bu protokole göre davranır. Buna göre 1. İnsanları ve canlıları kurtar 2. Sanat eserlerini kurtar 3. Altar’ı (içerdeki en büyük haç) kurtar 4. Mobilyaları kurtar 5. Binayı kurtar. İlk iki madde yani can ve sanat eseri yenilenemez, sonraki iki madde yani atlar ve mobilyalar kısmen yenilenebilir, ve bina her türlü yenilenebilir. Bu yüzden itfaiye yangını su ile söndürmek yerine eserlerin kurtarılmasına öncelik veriyor. Bu durumda yandı diye sevinmek de boşuna diyeyim ben oh oldu diyenlere, adamlar aynısını yeniden yapacaklar. Allah korusun mesela Bursa Ulucami’de yangın çıksa, bizim orada sergilenen Kabe Kapı Örtüsü’nü kurtarma protokolümüz var mıdır? Biz ona bakalım…

‘Prof. Dr. Bülent TOPUZ’