Dokunabileceğim, duyabileceğim kadar yakın olan şahısların yazdıklarını okumayı severim. Üzerinde düşünürüm, fırsatını bulunca da fikir teatisinde bulunurum. İzmir Buca Lisesi...

Dokunabileceğim, duyabileceğim kadar yakın olan şahısların yazdıklarını okumayı severim. Üzerinde düşünürüm, fırsatını bulunca da fikir teatisinde bulunurum. İzmir Buca Lisesinden yatılı koğuş arkadaşım Av Gökhan Bal, CHP’de siyaset yapmaya çalışıyor. Çalışıyor diyorum zira siyaset, siyaset esnafının işi olduğu için Gökhan arkadaşım gibi idealist, diğergam, ötekileştirmeyen insanlara pek yer olduğu söylenemez. Arkadaşım şimdilerde haber 232 de yazmaya başladı. Yazdıklarını whatsapp gruplarından gönderiyor, ben de ihmal etmiyor okuyorum.

Son yazısı “oydaşma” üzerine, özetle diyor ki; Biz kimin kazanacağı dolayısı ile kimin yöneteceğini belirleyen bir seçim yaptığımızdan demokrasiye doğru değil, otoriterliğe doğru kayıyoruz. Seçimi kazanan çoğunluğun sesi olduğundan hareketle toplumun kalan kesimini tanımıyor. Bunun yerine en çok isteneni değil, en az istenmeyeni seçersek asgari müşterekleri bir araya getirmemiz daha kolay olur. İyi, güzel, hoş söylüyor da bunun dünyada bir örneği yok ki. Reel olmayan böylesi bir önerinin üzerinde duran olur mu bilemiyorum.

Hangi seçim yöntemi kullanılırsa kullanılsın seçim ile demokrasi arasında neden sonuç ilişkisinin olmadığını düşünüyorum. Demokrasi bir yönetim biçimi olmaktan ziyade bir toplumun karşılıklı hak ve sorumluluklara uymak bakımından ulaştığı seviyedir. Yani demokrasi kümülatif bir sonuçtur. Başkalarının haklarına saygı göstermeyen kişilerden oluşan bir toplumda demokratik yönetim diye bir kavramda olamaz. Bu konuyu arkadaşım Gökhan’ın yazısından devam ederek biraz açalım;

Diyor ki; yönetenler yönetilenlere göre daha akıllı ve becerikli olduklarına göre toplum için neyin iyi neyin kötü olduğu konusunda daha yönlendirici olabilirler. Gerçekleri saklayabilirler. Kısacası yönetilenleri kandırabilirler. Ben bu iddiadaki “daha akıllı olduklarından” ifadesine takılı kaldım. Şöyle ki;

Doğu toplumlarında, hele Türk toplumunda kurnazlığın zeka ve akıl yerine ikame edilerek kutsandığını düşünüyorum. Kuyruğa kaynak yapmak, kuyruk dışı iş görmek, adamını bulmak gibi girişimler bizde uyanıklık olarak tarif edilir ve takdir edilir. Bu takdir zamanla akıllı adam tanımına doğru gider. Halbuki etik değerlere saygılı toplumlarda kuyruğa kaynak yapılmaz, kuyruk dışı iş yapılmaz, adamı aranmaz. Herkesin sırasına ve hakkına razı olduğu bir toplumda insanlar tabirimi mazur görün ama, bizim bakış açımıza göre, aptal aptal beklerler.

Sözün özü bizim toplumda kurnazlık zeka ve akıl belirtisi olarak kutsanır, gerçekten zeki ve akıllı olan insanlar aptal aptal sırasını bekler, bakar ki o sıra hiç gelmiyor, yavaş yavaş başka ülkelerin yolunu tutar. Geriye seçimleri demokrasi için yeterli görenler kalır. Şimdilerde ülkemizde olan da budur.

Sermaye ve akıl daha demokratik ülkelere doğru akar. Yani ülkenin kaymak tabakası, yani demokrasi, hak, hukuk talep edebilecek olanlar eksilir. Geriye mevcut düzen içinde gemisini yüzdüren kurnazlar kalır. Sistem mevcut insan yapısına göre kemikleşir. İşimiz gerçekten zor bizim…